12 Nisan 2010 Pazartesi

"İlk Beş Şarkı" Sorunu


Nerede olursanız olun; ister gün ortasında, arabanın içinde kızgın bir güneşin altında trafiğin ilerlemesini bekleyin, şehrin uzak kaldığı bir ghetto’da gittiğiniz ve sabaha doğru bar çıkışında konuşamayacak kadar sarhoş, ama hayatınızın boktan gittiğini düşünebilecek kadar ayık olun, ya da az sonra bir adamın burnunu kıracağınız bir anda olsun, ya da henüz yeni uyanmış olun ve o gün ne yapacağınıza dair en ufak bir fikriniz olmasın, sizinle beraber tıpkı bir kuyruk gibi gelen geçmişinizden sıkıldığınızı fark edeceksiniz. Bunun aslında salt geçmişimiz olmadığı, daha derininde, geçmişi “tecrübe” yapan o ince çizginin dinlediğimiz şarkıların olduğunu, sevgililerimizden ayrıldıktan sonra koca bir sinema salonuna tek başına 16.45 matinesine gittiğimiz ve film hakkında en ufak bir fikir yürütemediğimiz veya hayalimizde dolaşan fötr şapkalı dedektifin yağmurlu bir gecede Brooklyn caddesinden birer hayalet gibi geçen silüetiyle dans ederken fark edecek, ardından kendimizi eski kutuları açıp eski plakları dinlerken bulacağız. Ve müzik bize tekrar aynı şakayı yapıp bizi masamıza götürecek ve bir şekilde dinlediğimiz en özel “İlk Beş Şarkı” listesini yazdıracak.

Çıkış yolum, sanırım hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğim “İlk Beş Şarkı” listesini en sağlıklı şekilde yazabilmenin ipuçlarını bulmaktır. Ama bunun mümkün olmadığını biliyorum, bir şarkıyı diğerine seçmek kadar zor ve zahmetli bir iş yoktur.

O halde ne yapacağız? Her ay zevksiz listelerle karşımıza çıkan dergileri alıp bir şekilde kendimize bir yol mu bulmaya çalışacağız?

Bir “İlk Beş Şarkı” listesi yapmanın birinci yolu, şarkılarla tecrübelerimiz arasındaki ilişkiyi kesmektir. Şarkıları anılarımız üzerinden sınıflandırıp onlara farklı bakmaya başlamak kadar yanlış bir şey yoktur. Bu, bir filmi kitabına göre eleştirmek kadar “ters” bir şeydir.

İkincisi, en basitinden, şarkıları neye göre sınıflandıralım? Bir yandan Bob Dylan arka sokakta tanıştığı zengin bir kadına aşkını anlatırken, bir yandan da Neil Young artık yaşlandığını ve pis bir adam olarak köhne bir evde yaşamak istediğini 120.000 insan karşısında söylerken, siz hala hangi şarkıyı listeye koyacağınızdan emin değilsinizdir. Ve sonra bütün sınıflandırma eylemi daha da acıklı bir hale gelecek: Dylan mi, Young mı? Lay Lady Lay mi, Dirty Old Man mi? Pof.

Üçüncüsü, sevdiğimiz bir şarkıdan bahsetmek, bir yazarın kendi kitabını veya bir annenin çocuğunu anlatması kadar “cıvık” bir şeydir. Tabii ki gecenin bir vaktinde güzel bir kafayla sevdiğimiz bir şarkıyı arkadaşımıza önermek kadar güzel bir şey yoktur, ama sanırım çoğu zaman kendimizi kaybedip şarkıya yorumlarımızı katıp onu başka bir yere sürüklüyoruz.

Kitap güzelse okuyucu konuşur, şarkı da kendisi hakkında konuşması gerekir. Bizim değil.

Görüldüğü gibi, acı bir kahveyle kendimi hazırlamaya çalıştığım “İlk Beş Şarkı” listesinin gölgeleri karanlık ve umutsuz bir hal aldı.

Ama hepimizin sanırım karşı gelemediği o “liste” ve “en iyi” düşüncesi bizi daima en alakasız anlarda bulacak ve gene çeşitli sancılarla bir sürü şarkı eleyip günümüzü kurtaracağız.

Eminim herkesin cebinde günü kurtaracak bir şarkı vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder